FİLİZ ÖZKOL:Sen şarkılarını söyle
Sahnelerde fırtına gibi esen bir ses, konserlerin aranılan ismi. Herkes hayran.
Şöhret, güzel bir duygu. Özellikle son yüzyılın hastalığı. Ağır bir gömlek. Kolay taşınmıyor.Zirveler insanı yalnız bırakıyor. Herkesin imrenerek baktığı tepelerin rüzgarları sert esiyor.
Üşüyorsun, ağlıyorsun, korkuyorsun fakat aşağıya bakamıyorsun. Biliyorsun ki; başın döner ve düşersin. Ve elinin altında kendin gibi aynı kaderi paylaşan insanlarla bu yolculuğu yapıyorsun. Kızımız, şöhretin doruğunda bir sanatçı.
Karşısında ona aşık bir adam. Romantik bir karşılaşma gecesinde başlayan arkadaşlığın tutkuya dönüşme halini kim reddedebilir ki?
Üstelik bu duyguyu bilmeyenlerde öfke bile yaratabilir. Sanat dünyasının hikayeleri hiç bitmez. Gerçeklerle hayaller birbirine karışarak bir mozaik oluştururlar. Alevli duygularla başlayan ve hayal kırıklığına kadar uzanan aşklar çoğunluktadır. Her aşk bir başka aşkın içinde saklıdır. Kahramanlar değişebilir fakat dünyanın kaderini yine duygular yazar. O çok sevdiğimiz mantık sınıfta kalır, yetişemez derin duyguların peşinden. Aşk havada uçan bir kelebektir. Kimin başına konacağı belli değildir.
Piyango size çıkmışsa sonuna kadar gitmelisiniz.
Belki bir daha asla gelmeyecektir. Evrenin bir hediyesi gibi kabul etmelisiniz.
Zakir Kaya Kitaplarının 2.Baskısı çıktı iletişim kurmak için tıklayınız.
ÖMRE SIĞDIRAMAZSIN
Aşk salına salına içimizde korkusuzca dolaşır.
Müdahale edemezsin. Kime çarpacak kimin hayatını altüst edecek, kimi sevindirecek kendisi karar verir. Aşk cesur ve egoisttir. Plansız ve programsızdır. Kendisi seçer. Bazen bir ömür beklersin bir kere bile kapını çalmaz. Bazen bir gelir pir gider. Bazen de yaşamınıza öyle bir yerleşir ki, bir ömre sığdıramazsın.
İşte bu popüler sanatçı kızımızla bu genç adamda doğanın kanuna yenik düşerek kendilerini aşkın kucağında buluvermişler. Üstelik kahramanımız genç adamın annesi sabah akşam bıkmadan şarkılarını dinlediği ve defalarca çevresine hayranlığını bıkmadan anlattığı bu genç kızımız birden oğlunu elinden alan süpürgeli cadıya dönüşüvermiş. Bu hikayenin kahramanları neye uğradıklarını şaşırmışlar.
Anne bir gece duygularına yenilip genç kızımıza haykırıcısına bir mesaj atmış. "Sen şarkılarını söyle. Bırak oğlumun peşini" Şimdilerde bu çift ve anneyle aradaki buzlar çözülmüş mü bilinmez. Gerçek olan bir şey var binlerce yıl gelin ve kayınvalide savaşı hiç bitmeyecek. İki kadın arasında bu çekişmeleri her kadın bir kez yaşamıştır. En sessiz ve sakin görülen ilişkilerin bile içsel savaşları vardır.
Nedenlerini biraz araştıralım bakalım altından neler çıkacak?
ÇATIŞMA BAŞLAR
Bizim gibi ataerkil topluluklarda; erkek çocuk sahibi olmak, kadın için bir güç demektir.
Doğal olarak kadın, yani kaynana bu gücünü kaybetmek ya da paylaşmak istemez. Burada en büyük rakip gelindir ve bu nedenle gelinle bir çatışma başlar.
Aşırı korumacı bir anne çocuğuna zarar geleceği yönündeki endişesinden dolayı oğlunu korumak adına gelinle çatışır.
Oğluyla ilişkisi nedeniyle; karı koca ilişkisinde annenin sürekli oğlunu haklı görerek gelini eleştirmesi, tartışmaya neden olur.
Evli çiftle yaşayan aşırı gelenekçi kaynananın gelinden sürekli ve abartılı bir şekilde hizmet beklentisi, yapılanları beğenmemesi sorun oluşturur. İlişki çözümsüz bir hal alır.
Sonuç olarak; biz oğullarımızı kendimize bağımlı yetiştiriyoruz ki, bu durum kadınlar arasında güç savaşına dönüyor. Ne evlilikte ne de ilişkide hayır kalmıyor. Bu savaşı durdurmanın bir tek yolu var: Anlamak, sınır çizmek, sevgiye odaklanmak... Şunu unutmayalım; gelin, annenin yerini tutamaz, anneler de gelinin yerini alamaz. Toplumsal açıdan baktığımız zaman insani ilişkilerin kurulması ve korunması önemlidir. İlişkilerde bize ayrılan yere tabii ki saygı gösterelim fakat her iki tarafında haddini bilmesi şartıyla...
İyi haftalar
Kaynana öcü, oğlu cici (anonim)
Hiç yorum yok