Flaş Haber

Zakir Kaya: Alaylı Gazeteci Edilmek...


 

Bu yazımızda 1970' lerden bahsedeceğiz. İlkokul yıllarımızı; çocukluğumuzda eğitimi nasıl gördük, nelere şahit olduk hafızalarımızda neler kaldı, ne gibi mutluluklara ve sıkıntılara şahit olduk, öğrenci ve öğretmenlerimiz nasıldı, okuma şartları ne durumda idi? Yaşanmışlıkları ve şahit olduğum gerçekleri sizler ile paylaşma vaktidir...


Şimdiki nesil gibi şanslı değildik, okul öncesi anaokulları eğitmenlerimiz yoktu. Daha evveline gidersek, mesela 1940' lara; babam üç yıl okumuş, ilk mektepten diploma almış bir adamdı, buna rağmen herkes ona gelir dilekçe yazdırır ve "diplomasız avukat" unvanı ile rahmetli babama hürmetli söz edilirdi, bunu yaparken hiçbir kişiden ücret almaz, elinden tutar, mahkemeye götürür ve yardım ederdi. Konumuza dönmeden önce, okumanın zorluğunu ifade etmek istedim.

İlkokula başladığımda 6 yaşındaydım; fakat okul başlama yaşı 7 idi babam nüfuzlu bir insandı, okul müdürü ile görüşüp kaydımı yapmayı başarmıştı. Fotoğraf çektirdik.


O yaştan kalan fotoğrafımı hâlâ muhafaza etmeyi, bir şekilde başardım. Yazımla bir anımı paylaşayım sizlerle: Kapıyı çalıp, "Gir!" sesiyle sınıfa girmiştik. Sonradan isminin 'Sevgi' olduğunu öğrendiğim öğretmen ve öğrenciler vardı sınıfta. Babam öğretmen hanıma: "Öğretmen hanım, oğlumun eti sizin, kemiği benim." diye seslenerek, iyi dersler dileği ile çıkmıştı sınıftan. Et ve kemiğimin alınıp satılması beni oldukça çelişkili düşüncelere itmişti. Öğretmen bir sıra gösterdi, geçip oturdum. Herkesin ilk günü ve tüm çocukların gözleri ağlamaklıydı.

Zamanla ortamı anladık ya da ortama alıştık. Ağrı'da kış şartlarında sabah okula gittiğimizde gözlerimiz birbirini arar ve birkaç öğrenci birlikte okula gitmeye çalışırdık. Çünkü o dönemlerde mahallelerde sabahın sisinde kurtlar olurdu. Başı boş köpek sürüleri de kurtlar kadar tehlikeliydi. Hayvanların saldırısı nadiren de olsa yaşanırdı. Bu yüzden birlikte olunca korkumuz  azalırdı. Babaannem bir keresinde kurt ile karşılaşmış, sigara kullandığı için -sigara derken tütün sarıp içtiği için- yanında bulunan çakmakla örtüsünü tutuşturup kurttan kurtulduğunu anlatırdı. Kurdun ateşten korktuğunu, yaklaşamadığını gururlanarak anlatırdı. Biz, Ağrı Merkez'de bu durumları yaşarken köylerdeki durum neydi, onu da siz değerli okurlarımın hayal gücüne bırakıyorum…

Zakir Kaya Kitaplarının 2.Baskısı çıktı iletişim kurmak için tıklayınız.

Sevimli, tombul, gül yanaklı öğretmenimiz Sevgi hanım okula geç gelen öğrenciler için masasının üzerine bir kavanoz koymuştu, gecikenler harçlıklarını ceza olarak o kavanoza atarlardı. En çokta beni severdi çünkü hem onun gibi tombul bir öğrenciydim, hem sürekli biraz gecikirdim, hem de cebim boş hiç gelmezdim okula.  Velinimetiydim yani. 


Korkudan kimse bu kavanoz konusunu evde konuşmazdı. Paraları kalmadığı için kalem bitene kadar kulanılır, silgi yerine alternatif silgiler keşfedilir, defterimiz dolunca siler yeniden yazardık. Çünkü öğrenciler arasında öğretmen korkusu vardı.
Kulaklar çekilir, tek ayak cezası verilir, ağaçlardan bize dallar kopartılıp o dallarla dövülürdük. "Elini uzat!" denirdi, açılan ele tüm ihtişamları ile sopa çekilirdi. Elini kaçıran çocuklara ceza olarak yeniden el açtırılır ve çocuklar dövülürdü.

Bunu abartan ve namı Ağrı'da konuşulan bir öğretmen vardı. O, parmak uçlarına vururdu. Tüm çocukların korkulu rüyası idi. Biz Ramiz Erdem İlkokulu' nda okuduk. Bu namlı öğretmen ise bize en yakın okul olan 15 Nisan İlkokulu' nda öğretmendi. Namlı-şanlı öğretmenin adı Halis hocaydı. Ramiz Erdem İlkokulu' na gelip öğretmenlik yapacağı haberi tüm öğrenciler için kara haber olmuştu. Hepimizin duası aynıydı: "Halis hoca bizim sınıfa gelmesin…"

Affınıza sığınarak hayatta mı, değil mi bilemiyorum, ancak çoğu kişi için iyi bir intibaha sahip olmadığını söyleyebilirim.Yaşıyorsa sürünsünsün yok vefat etmişse Allah'ın işine laf edilmez.

  Benim dualarım tutmuştu, bizim sınıfa gelmemişti. Ama teneffüste dayağını yemiştim ve babam anlamıştı. Ertesi gün babam okula gelmişti. Öğretmen odasının kapısını açtı, "Kim oğlumu dövdü?" diye sordu. Ben Halis hocayı gösterdim. Babam yaklaştı ve tüm çocukların intikamını alırcasına çok sağlam bir Osmanlı tokadı ile yere düşürdü. Ben de babamın daha güçlü olduğunu anlamış ve mutlu olmuştum. Müdür, öğretmenler araya girip sakinleştirdiler babamı ve Halis hoca özür diledi. Gazı alınmıştı artık kimseyi dövmedi.

İşte ilkokul birinci sınıfta yaşamış olduğum, şahit olduğum olayların bir kısmı bu. Eğitimi, ilmi bize sevdireceklerine, ne yazık ki bizi bu şekilde yetiştiren öğretmenlerimiz vardı. Renk renk okuma fişleri dağıtılırdı ezberlememiz için. Biri kayıp olunca yandık: haftalarca Sevgi hocamızın kavanozuna para koyardık, borcumuz bitmezdi!

Sonrasında sınıf atladık Sami isimli bir öğretmenimiz oldu. Tam bir soylu idi, kırıcı konuşmaz eğitimin hakkını verirdi. Bir arkadaşımız sözcükleri kurarken kekelerdi. O ise, "Yavrum sen konuşurken bir kalem koy ağzına iyileşirsin." derdi. O öğrenci gerçekten de kekelemekten Sami hoca vesilesi ile kurtuldu. Ben buna şahidim. Yusuf hocamız vardı beşinci sınıfta. Tanıdık, bilgisine hayran olduk. Aklımda kalan, tarih dersinde Fatih Sultan Mehmet' i anlatırken tarif ederdi: "Benim boylarda, benim kilolarda, benim gibi keskin bakardı..." Bu sözleri belleğimde yer etmiş. Okul sonrası yanında çalışmıştım, yemeği evden gelirdi. Yemesek de bizi zorlar, bize yemeğinden yedirirdi, mert bir insandı. Para karşılığı çalışmazdım orada, meslek amaçlı elektrikçi dükkanı vardı bizde açmayı düşünüyorduk. O yüzden öğrenme amaçlı gönüllü çalıştım bir süre. Diğer öğretmenler ise döverek öğretme yolunu seçmişlerdi.

Sonrası ilkokul bitti, siyasetin can aldığı günlerdi. Her gün öğrenciler sağ-sol adı altında katlediliyordu. Okumadık, ticarete başladık. Babamızın yanında ortaokulu, dışarıdan liseyi, sonra tiyatro-sinema derken; yazıya, TV Radyo yapımcılığı derken, filoloji dalına ilgim arttı. Kitap çevirisi yaptım, Fahri,Profesör Dr. unvanı aldım.

 Alaylı bir gazeteci olduk anlayacağınız. Kitaplar yazdık; olduk mu olmadık mı onun kararını da okurlarımız verecek. Belki bizleri ta ilkokulda dövmeseler, harçlığımızı gasp etmeselerdi, binlerce Zakir Kaya alaylı gazeteci var olmayacaktı...


Hepinize saygı ve sevgilerimle Zakir Kaya - sizden biri

Hiç yorum yok